Değişik sıkıntılardan geçen adamız 66 yıl önce Kıbrıs Cumhuriyeti ismi ile 19 Şubat 1959 tarihinde imzalanan antlaşmalarla kuruluyordu. Adadaki iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı olarak kurulan bu yapı savaşı andıran çarpışmalardan sonra yıkılıyordu.
Halen çevremizde yaşanan kırımlarla karşılaştıracak olur isek savaşta olduğu kırımları yaşadığımızın da unutulmaması ve unutturulmaması gerekiyor. Bu nedenle yakın tarihimizi de unutmamış olacağız. Yaşananları öğrendiğimiz takdirde Barışın ne kadar değerli olduğunu da silinmemek kaydı ile belleğimize de kaydetmiş olacağız.
Çevremizde yaşanan kırımların özellikle eski İngiliz sömürgelerinde yaşanıyor olması sizlere düşündürücü gelmiyor mu? Son olarak Pakistan ile Hindistan arasında yaşananların tarihi Filistin topraklarında ve Kıbrıs’ta yaşananları bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Özellikle Filistin’deki kırımların daha uzun sürede sürgit edecek olması bölgede bulunduğu bilinen yeraltı doğalgaz ve petrol yataklarının olmasını savaşın tetikleyicisi olarak okumak gerekiyor. Kıbrıs’taki İngiliz üslerinden de alınan destekler bölgenin uzun süre ile savaş ve çatışma dönemi olmaya adaydır.
İngiliz sömürge yöneticilerinin kışkırtması ile adanın bölünmesine katkı verenlerin şimdilerde adayı yeniden birleştirmeye çalışıyor olmaları anlaşılır olmanın ötesindedir. 1968 yılında Beyrut’ta başlatılan aracılar aracılığı ile konuya çözüm bulma çabası boşlukta sallandığı için kısa süre sonra terkedilerek yeni yöntemle yola devam şekline dönüştürüldü. Dönüşüm sonrasında başlatılan süreçte adanın konuşulmadık konusunun kalmadığı noktaya evrildi.
Bugüne değin gelmiş geçmiş bütün BM Genel Sekreterlerinin isimleri ile ortalıklara atılan çözüm önerileri de boşlukta sallanmaktadır. Bütün çabalara karşın sonuç alınamaması üzerine BM Genel Sekreteri Antonio Guterres çıkış yolu ararken konunun çözüme belki katkısı olabilir diye Kişisel Özel Temsilcisi olarak Maria Angela Holguin’u müzakerelerin başlatılması için aday gösterdi. Holguin yaptığı çalışmalardan sonra acı gerçekle yüzleşerek taraflar arsında müzakerelerin devam edebilmesi için ortak zeminin olmadığını söylüyor.
20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı nedeniyle konuşan (Her zaman konuşuyor) OrtodoksKilisesinin başındaki kişi Yeoryios “Kıbrıs Türklerine bir metre karelik toprak verilmemesini istiyor ve Türkiye’nin çözüme zorlanması gerekliliğini belirtiyor. Rum siyasi partilerinin de benzer doğrultuda açıklamalarda bulunuyor olmaları çözüme ne kadar uzak olduğumuzun da göstergesi oluyor. Bunlarlayetinmeyenler koro halindde iki bölgeli iki toplumlu siyasi eşitliğe dayanan Federal BM kararlarına uyulmasını istiyorlar.
Dillerine pelesenk olan bu yapının uygulanmasına engel koyanların da aynı kişilerin olması adadaki çözümsüzlüğü tetiklemektedir. Kıbrıs Türklerinin uzlaşmadan yana olmadıklarını söyleyenlere Glafkos Klerides’in anılarını okumalarını önermek gerekiyor. 1968 yılında Beyrut’ta başlayan görüşmelerin neden tıkandığını da öğrenmiş olacaklardır.
Kıbrıs Barış Harekâtının 51. Yılında şehitlerimizi her geçen gün artan sevgi ve saygı ile anarken gazilerimize de esenlikler diliyoruz. Askeri alanda gösterilen başarının ekonomik alanda da gösterileceğine inanıldığı takdirde Kıbrıs Türklerinin yollarının esenlik ve mutluluklara açık olacağını da kaydetmek gerekiyor. Yüce Atatürk’ün de Türkiye Cumhuriyetini kurarken askeri başarıları ekonomik kararlarla bugünlere ulaştırdığının da unutulmaması gerekiyor mu ne…
Adada gerçekten çözüm ve barış isteniyorsa öncelikle BMGK tarafından alınan 186 – 541 ve 550 sayılı kararların ya kaldırılması ya da güncellenmesi gerekirken Rumların da Türkleri görmezden gelen kararlara imza atmalarının barışın ve çözümün anahtarı olmayacağının da unutulmaması gerekiyor.
SEVGİ ile kalınız…