Medeniyet tarihini dikkatle okuyan gözler bilir ki, büyük şehirler ve milletler, daima büyük müesseselerle doğru orantılı bir şekilde yükselirler. Doğu Anadolu’nun soğuk ama bereketli topraklarında, 1957’de kurulan Atatürk Üniversitesi de işte böyle bir medeniyet müessesesidir.
Altmış dokuz yıl… İnsan ömrünün hemen hemen tamamını kapsayan bu süre zarfında, bu mübarek müessese ne çok nesiller yetiştirdi, ne çok dimağlar şekillendirdi! Altı yüz bin mezunu ile Doğu’nun Manchester’ı olan Erzurum’dan, dünyanın dört bir yanına ışık saçan bu üniversite, artık sadece bir eğitim kurumu değil; kültür ve medeniyet merkezi haline gelmiştir. “Köklü Üniversite, Güçlü Bilim, Parlak Gelecek” vizyonuyla yol alan bu müessese, ne kadar da anlamlı bir söylemde bulunuyor! Zira köksüz ağaçlar fırtınalarda devrilir, köklü olanlar ise asırlarca ayakta kalır. Bu üniversitenin kökleri, Anadolu’nun bin yıllık kültür humusuna uzanıyor.
Yirmi üç fakültesi, binlerce öğrencisi, yüzlerce akademisyeni ile Atatürk Üniversitesi, adeta küçük bir şehir… Hayır, şehirden ziyade bir “medine” demek daha doğru olacak. Çünkü burada sadece meslek edinilmiyor, insan olmayı da öğreniliyor. İki yüz öğrenci kulübü, spor kompleksleri, müzeler… Bunların her biri, gençlerin ruh dünyasını şekillendiren birer atölyedir.
Dikkat edilirse, bu müessese sadece bilim üretmiyor, aynı zamanda kültür ve sanat da üretiyor. Tematik müzeleri, botanik bahçesi, kültür merkezleri… Bunlar tesadüf değil. Zira medeniyet, sadece maddi ilerleme ile ölçülmez; manevi zenginlik de gereklidir. Bu üniversite, her iki cephede de başarılı olduğunu ispat etmiş durumda. Rektör Hacımüftüoğlu’nun “uluslararası düzeyde bireyler yetiştiriyoruz” sözü, dikkat çekicidir. Zira günümüzde yerel kalmak, silinip gitmeye mahkûmdur. Global dünyada var olabilmek için, evrensel değerleri özümsemek, ama aynı zamanda kendi köklerini de unutmamak gerekir. İşte Atatürk Üniversitesi’nin başarısı da burada yatıyor; hem çağdaş hem de köklü…
Erzurum’un coğrafi konumu, bu üniversiteye ayrı bir değer katıyor. Doğu ile Batı’nın kavşağında, Avrupa ile Asya’nın buluşma noktasında… Tarih boyunca medeniyetlerin kesiştiği bu topraklar, bugün de aynı misyonu sürdürüyor. Altı buçuk milyon metrekarelik kampüsü ile Türkiye’nin en büyük üniversitelerinden biri olan bu müessese, aynı zamanda bir yaşam alanı da…
Öğrenciler burada sadece ders görmüyor, aynı zamanda yaşamayı, paylaşmayı, dayanışmayı da öğreniyor. Bu, teknik bilgiden çok daha değerlidir. Nihayet şunu söylemek gerekir: Atatürk Üniversitesi, sadece Doğu Anadolu’nun değil, tüm Türkiye’nin iftihar kaynağıdır.
Altmış dokuz yıldır aralıksız sürdürdüğü bu kutlu yolculukta, nice başarılara daha imza atacağına hiç şüphemiz yoktur. Çünkü bu müessese, sadece bir üniversite değil; aynı zamanda bir medeniyet projesidir. “İnsan olmazsa, hiçbir şey olmaz” derdi bir büyük mütefekkir.... İşte Atatürk Üniversitesi de, altmış dokuz yıldır insan yetiştiriyor, medeniyet inşa ediyor.