İrfanın kandilini yakarken, zihnime saplanan bir söz: "Herkesin putu kendine şirin, herkes başkasının putuna İbrahim." Ne muhteşem bir tezat! Ne acı bir hakikat! İnsan, kendi taptığı şeyi mukaddes sayarken, başkasının kutsalına baltayı indiren bir İbrahim kesiliverir. Putperestlik, insanlığın en kadim günahı. Ama putu taştan, tahtadan sanmak ne hazin bir gaflet!
Bu asrın putları daha tehlikeli, daha sinsi... İdeolojiler, sistemler, "izm"ler... Hepsi birer tapınak, hepsi birer mihrap. Münevver geçinenlerimiz, Batı'dan ithal ettikleri fikirlerin önünde secdeye kapanırken, Şark'ın asırlık irfanına "hurafe" damgasını vurmakta tereddüt etmiyorlar. Aynı çifte standart, aynı riyakârlık!
Düşünce tarihinin büyük dramı budur: Her nesil, kendinden öncekilerin putlarını devirip, yerlerine yenilerini diker. İnsanoğlu, put kırıcılığıyla put yapıcılığı arasında gidip gelen ebedi bir sarkaçtır. Halbuki hakiki hürriyet, bütün putlardan azade olmaktır. Hakiki İbrahim olmak, yalnız başkasının değil, kendi putlarımızı da kırabilme cesaretidir.
Fikir namusunun bekçileri nerede? Kim çıkıp da şu hakikati haykıracak: "Senin putun benimkinden daha kutsal değil!" Avrupa'nın düşünce kalıplarına teslim olmuş bir aydın züppeler ordusunda, hakikatin sesi boğuluyor. Her tarafta düşünce putları, her tarafta fikir fetihleri...
Kendi putlarımızı şirin gördükçe, başkalarınınkine baltayı indirdikçe, bu çıkmazdan kurtulamayız. Ne hazin bir kısır döngü: Bir İbrahim edâsıyla yola çıkanlar, zamanla birer put tüccarına dönüşüyor.
İnsan, bu müstesna mahlûk, hangi putun önünde diz çökecek? Hangi putun başını ezecek? İşte asıl mesele budur.