Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Dönem boyunca kademeli bir şekilde cari açığın düşmesini ve yüzde 2’ler civarına inmesini bekliyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde basın mensuplarıyla bir araya geldi. Toplantıya Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan ve Strateji ve Bütçe Başkanı İbrahim Şenel de katıldı. Bir gazetecinin yapısal reform hakkındaki sorusu üzerine Yılmaz, “Yapısal reformlardan başlayalım. Değerli arkadaşlar, bu sadece bize özgü bir şey değil. Dünyada da bu tür ekonomik konjonktürlerde maliye politikası, para politikası ve yapısal reformların bir bütünlük içinde, tutarlı bir şekilde uygulanmasının en doğru, en etkili politika olduğu genel kabul gören bir yaklaşım. G20 zirvelerinin gündemini takip ettiğinizde, uluslararası toplantılara baktığınızda birçok çevrede bunu görebilirsiniz. Sadece maliye ve para politikasıyla bir yere kadar gidebilir bir ülke. Özellikle de kalkınmakta olan bir ülke. Bizim gelişmiş ülkelerden bir de öyle bir farkımız var. Biz kalkınma yolunda bir ülkeyiz. Dolayısıyla dönüşümler sağlayarak daha üst bir lige yönelmek durumundayız. Bunun da yolu sadece para ve maliye politikalarından geçmiyor. Bir taraftan da yapısal dönüşümleri gerçekleştirmek durumundayız. Bunların da iki tür etkisi var. Yapısal dönüşümlerin bir tanesi somut sonuçlar. Bir yapısal dönüşüm yaptığınızda örneğin işte teknolojiyi dönüştürüp yerli üretimi arttırayım dediğinizde bunun etkilerini de orta vadede görüyorsunuz somut sonuçlarda. Bu da normal, bütün dünyada böyle. Ama bir taraftan da yapısal reform yapan bir ülke olarak görünümünüzü iyileştirdiğiniz zaman bunun beklentiler kanalıyla kısa dönemli olumlu etkilerini hemen yaşamaya başlıyorsunuz. Bir ülkenin yapısal reform yaptığını, yapabildiğini gören yerli veya yabancı yatırımcı o ülkeye daha büyük güven duyuyor ve hemen birtakım yatırım ve üretim kararları alınarak ekonomiye bir etkide bulunduğunu görüyorsunuz. Dolayısıyla bir taraftan orta vadeli somut sonuçları, diğer taraftan kısa vadeli beklenti kanalıyla güven kanalıyla etkilerini dikkate aldığınızda yapısal reform gündemi son derece önemli. Biz de bu konuda çok detaylı bir hazırlık yaptık. Bir taraftan kamunun kendi içinde gerek plan çalışmalarından gelen, öteden beri yaptığımız analizlerden gelen sonuçlar, diğer taraftan da istişarelerle kamu dışında özel kesim, sendikalar, finans dünyası, tarım kesimi, bütün kesimlerle yaptığımız istişareler sonucunda öncelikli alanlar tayin edebildik. Dolayısıyla bir taraftan geniş bir politikalar setimiz olacak. Bir taraftan da daha öncelikli dediğimiz bir yapısal reformla ilgili gündemimiz var. Bununla ilgili çalışmalara da başlamış durumdayız. Bir örnek vermek gerekirse bu yedi başlıktan bir tanesi iş ve yatırım ortamını iyileştirmek. Bu konuda eylül ortası gibi ben kendi iç çalışmamız anlamında, Sanayi Bakanlığımız da bu işin sekretaryasını yapan bakanlığımızla çalışmaları gözden geçireceğiz. Eylül sonuna kadar da bir eylem planımız ortaya çıkmış olacak yatırım ortamını iyileştirme noktasında. Ve planlamamız bu eylem planının ilk paketini de sonbaharda Meclisimize sunup, kanuni düzenlemeleri Mecliste gerçekleştirmek, idari olarak alınması gereken kararlar için de yine ayrı bir paket oluşturup Sayın Cumhurbaşkanımıza arz etmek şeklinde iki paket şeklinde. Yani kanuni düzenleme ve idari düzenleme şeklinde bir çalışma düşünüyoruz. Bir örnek olarak anlatıyorum. Dolayısıyla burada bizim yazdığımız hiçbir şey boşta kalmayacak. Sıkı bir şekilde takip edilecek, koordine edilecek. Teknik çalışmalar olgunlaştıkça Meclisimize arz edilecek veya idari kararsa ilgili bakanlarımız veya Sayın Cumhurbaşkanımızın kararıysa Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesiyle bu gelişmeleri sağlayacağız” dedi.
Bir gazetecinin "Depremin etkisinde o depremden kaynaklı hem geçmişin yaralarının sarılması hem de gelecekteki deprem felaketlerine tedbir anlamında birçok adımlar atıldığı görülüyor. Bunun OVP üzerindeki etkileri noktasında bir de son soru olarak bir dijital para sürekli gündeme geliyor ama dijital Türk lirası. Buna ilişkin bir takvimlendirme ve net somut adım var mı?" şeklindeki sorusu üzerine Yılmaz, şunları söyledi: “Depremin iki türlü etkisine bakmamız lazım. Bir tanesi maliyet, ki tabii o sosyal beşeri kayıplarımız, onlar zaten hesaba kitaba gelmez. Allah rahmet eylesin diyoruz bütün canlarımıza. Allah bir daha yaşatmasın diyoruz. Ama mali ve ekonomik etkilerini konuştuğumuz için o çerçevede iki boyutu var. Bir tanesi mali bütçemiz üzerindeki etkiler. Diğeri de ekonomi üzerindeki etkiler. Mali etkilerine baktığınız zaman bunların önemli miktarlara ulaştığını görüyoruz. Dün de söyledim. Toplam 2023’ü de sayarsak, 2023 artı önümüzdeki üç yılda 3 trilyon TL'ye yakın bir rakam sadece merkezi yönetim bütçesinden deprem bölgesi için yapılan harcamalara tahsis edilmiş durumda. Önümüzdeki yılları bugüne, bugünkü değere çektiğimiz zaman da yine bu 2 trilyonun üzerinde. Bugünkü fiyatlarla da 2 trilyonun üzerinde bir maliyete denk geliyor. Dolayısıyla çok büyük bir maliyet gerçekten bütçemizde. Geçici olarak bütçe açıklarının yükselişinde en önemli unsur bu. Ancak burada olumlu bir yönü şu; tek seferlik harcama deprem harcamaları. Yani diğer harcama kalemleri gibi bir karar verdiğinizde yıllarca yıl yıl her sene yük getiren bir harcama değil. Ağırlıklı olarak bu yıl ve gelecek yıl önemli bir yük getiriyor. Onu da sonraki yıllar azalarak etkisi devam ediyor. Dolayısıyla bu yıl da, gelecek yıl da bütçemizde yüzde 6'nın üzerindeki bütçe açığının milli gelire oranında deprem etkisi önemli bir role sahip” ifadelerini kullandı.
"BİZİM SON 20 YILDA EN GÜÇLÜ KAZANIMLARIMIZDAN BİRİ MALİ DİSİPLİN OLDU, BUNU DA KAYBETMEYE HİÇ NİYETİMİZ YOK"
Depreme yönelik bütçede bir takım tedbirler alındığını belirten Yılmaz, “Biz de buna dönük olarak zaten bütçemizde birtakım tedbirler aldık biliyorsunuz. Gelir tedbirleri, harcama tedbirleri yine tartıştığımız konular. Dolayısıyla bu tek seferlik yükler bütçemizdeki açığı arttırmış durumda. Ama bu geçici bir durum. Orta vadede sizin de dünkü şunu da izlediğinizi tahmin ediyorum. İşte dönem sonunda yüzde 3'ün altına gelen bir bütçe açığımız var. Yani dolayısıyla ciddi anlamda bir mali disiplin anlayışı içinde Orta Vadeli Program'ın hazırlandığını ifade edebilirim. Bizim son 20 yılda en güçlü kazanımlarımızdan biri mali disiplin oldu. Bunu da kaybetmeye hiç niyetimiz yok. Çok önemli bir çıtası Türkiye'nin. Mali disiplin aynı zamanda bütçe açıklarının azalması, toplam tasarruflarımızı da artırıyor. Toplam tasarrufların da bir kamu tarafı var, bir özel tarafı var. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde aşamalı bir şekilde bütçe açığının düşmesi, kamunun tasarrufunun artacağı anlamına geliyor. Toplam tasarruflarımızın da artacağı, dolayısıyla cari açığın aşağıya düşeceği anlamına da geliyor. Dolayısıyla bu depremin mali etkisini böyle özetleyebiliriz. Ekonomik etkisine gelecek olursak depremin değil deprem sonrası çalışmaların diyelim, öncekini de öyle düzeltmiş olayım. Deprem rehabilitasyon çalışmalarının mali etkisini az önce anlattım. Ekonomik etkiye bakacak olursak ekonomideki etkisi biraz daha büyümeyi destekleyici mahiyette. Çünkü deprem istasyonu çalışmalarının üç ayağı var biliyorsunuz. Birincisi kalıcı konut üretimi çok, yüz binlerce konut üretiliyor. İkincisi altyapının rehabilitasyonunun sağlanması. Üçüncüsü de ekonomik ve sosyal hayatın canlandırılmasına dönük tedbirler. Her üç başlığa da baktığımızda aslında büyümeyi arttırıcı yönde bir etkide bulunduğunu söyleyebilirim. Az önce büyümenin kompozisyonundan bahsetmiştik. Büyümeyi enflasyonist olmayan bir şekilde yükselten en önemli unsurlardan biri de aslında deprem harcamalarımız. Sonuçta konut açığımızı gideriyor. Altyapı açığımızı gideriyor. Ekonomik büyümemize de bu anlamda istihdamımıza da pozitif yönde etkide bulunuyor. Yani mali açıdan negatif ama ekonomik açıdan depreme, deprem rehabilitasyonuna dönük harcamaların pozitif bir katkısı olduğunu ifade edebilirim” değerlendirmesinde bulundu.
"DEPREMİ REHABİLİTE EDERKEN, RİSKLERİ AZALTIRKEN ÇOK DAHA SAĞLIKLI BİR BÜNYEYİ OLUŞTURMUŞ OLUYORUZ"
"Afetin rehabilitasyonu dışında ikinci bir husus da risklerin azaltılmasına dönük programlar" diyen Yılmaz, “Diğer dünyadan bizi ayrıştıran en önemli unsurlardan biri bu rehabilitasyon çalışmaları olduğu için doğal olarak Sayın Cumhurbaşkanımız da, ben de sunumumda buna geniş yer ayırdık. Afetin rehabilitasyonu dışında ikinci bir husus da risklerin azaltılmasına dönük programlar. Özellikle bu kentsel dönüşüm, sosyal konut vesaire bu tür çalışmalar, altyapıyı yine depreme daha dayanıklı hale getirici çalışmalar. Bu konulara da çeşitli kalemler altında ödenekler ayrıldı. Onların şimdi rakamına giremeyeceğim ama bu deprem rehabilitasyonu dışında riskleri azaltmaya dönük, bünyemizi güçlendirmeye dönük çalışmalar da yapıldı. Bu sürecin sonunda OVP'nin de temel dört amacı var demiştim sunumumda hatırlarsanız. Birinci amaç olarak belki bunu ifade etmemiz lazım. Depremin yaralarını saracağız, rehabilitasyonu sağlayacağız ve riskleri düşüreceğiz. Dolayısıyla belli bir harcamamız olacak ama bu harcama Türkiye'nin bünyesini güçlendirecek. Daha sonraki dönemlere ilişkin ben deprem bölgesine gittiğimde de söylüyorum. Bir taraftan bir enerji açığa çıktı. Diğer taraftan bu vesileyle büyük bir yenilenme gerçekleşiyor. Dolayısıyla geleceğe dönük riskleri de doğal olarak düşürmüş oluyoruz. Hem deprem rehabilitasyonuyla, hem ilave olarak yaptığımız risk azaltıcı az önce saydığım programlarla Türkiye'yi afetlere çok daha dayanıklı bir hale getiriyoruz. Bu da ekonomik geleceğimiz açısından, sosyal geleceğimiz açısından çok kıymetli diye düşünüyorum. Yani bir taraftan da geleceğimize yatırım yapıyoruz. Depremi rehabilite ederken, riskleri azaltırken çok daha sağlıklı bir bünyeyi oluşturmuş oluyoruz. Deprem dışında tabii üç tane daha temel amaç sıralamıştım. İkincisi enflasyonu tek haneye düşürmek. Üçüncüsü bunu yaparken büyümeyi, istihdamı devam ettirmek. Az önce saydık nasıl devam ettireceğimizi. Dördüncüsü de bütün bunları yaparken tabii sosyal refahı arttırmak, gözetmek. O konuda da bir soru olmuştu. Yani bu sosyal refah konusunda işte asgari ücret, memurlar, emekliler” ifadelerini kullandı.
"MEMUR MAAŞLARINDA CİDDİ BİR ARTIŞ ÖNGÖRÜYORUZ, BU MEMUR EMEKLİLERİNE DE YANSIMIŞ OLACAK"
Asgari ücret konusundaki soruya cevap veren Yılmaz, ”Asgari ücret tek başına hükümetin belirlediği bir rakam değildi biliyorsunuz. Kamu işveren ve işçi müzakere ederek bir masaya oturarak o günkü şartlarda dünyanın, Türkiye'nin ihtiyaçları, talepleri dikkate alınarak bir müzakere sonucunda ortaya konan bir rakam. Dolayısıyla buna ilişkin müzakereler başlamadan, konuşulmadan bir ifadede bulunmayı doğru bulmam ama geçmişteki uygulamalar ortada. Asgari ücrette çok ciddi iyileşmeler sağlandı ve asgari ücreti enflasyon karşısında korumuş olduk. Memurla ilgili konularda geçen yıl çok ciddi artışlar gerçekleştirildi. Geçmiş enflasyonla mukayese ettiğimizde reel olarak çok ciddi bir artış gerçekleştirildi. Önümüzdeki süreçte de burada kural, kurala dayalı bir husus var. Enflasyon farkı dediğimiz oluşan farkı yılbaşında zaten memur maaşlarına yansıtmış olacağız. Dolayısıyla hem alacakları artış hem enflasyon farkının yansımasıyla memur maaşlarında ciddi bir artış öngörüyoruz. Bu memur emeklilerine de yansımış olacak. Diğer emeklilerimizle ilgili dengeleyici bir çalışmayı tabii ki dikkate alabiliriz. Bu konuda yıl sonuna kadar çalışmalarımızı sonuçlandırmayı öngörüyoruz. Dolayısıyla şunu ifade edebiliriz; hiçbir kesimi biz bugüne kadar enflasyona ezdirmedik. AK Parti'nin son 20 yılına bakın. Tek bir kesim var enflasyon karşısında ücreti gerilemiş olan sadece, üst düzey kamu yöneticileri var. Onun dışında hiçbir kesimin ücret artışları enflasyon altında kalmadı. AK Parti bunu başardı. Önümüzdeki dönemde de bu yapısal reformlar arasında insan odaklı birçok reformumuz var. Sosyal adaleti gözetici reformlarımız var. Örneğin vergileri yeniden düzenlerken mutlaka sosyal adaleti de bir parametre olarak burada dikkate alan bir yaklaşımı sergileyeceğiz. Bir taraftan sadeleştirirken vergilerimizi, diğer taraftan daha adaletli bir dağılım sağlama yönünde bir perspektifimiz olduğunu da rahatlıkla ifade edebilirim. Sosyal refahın artışında eğitim, meslek, sağlık konusundaki çabalarımız, bütün bunlar yine sosyal refahın artmasında önemli unsurlar diye düşünüyorum. Yine sosyal destekleme sistemimizin etkinleştirilmesi, hedef odaklı bir şekilde geliştirilmesi, belli bir gelir düzeyinin bütün ailelere yaygınlaştırılması, sosyal adalet ve refah anlamında yine önemli bir unsur olacak ama birçok detayı programımızda bulabilirsiniz” açıklamasında bulundu.
"DÖNEM BOYUNCA KADEMELİ BİR ŞEKİLDE CARİ AÇIĞIN DÜŞMESİNİ VE YÜZDE 2’LER CİVARINA İNMESİNİ BEKLİYORUZ"
Cari fazla hakkında konuşan Yılmaz, “Bu yılın son altı ayında cari açıkta belli bir iyileşmeyle yıl sonunda yüzde 4 civarında bir cari açık öngörüyoruz milli gelire oranla. Bu noktada özellikle yılın ikinci yarısında turizmle ihracattaki gelişmeler hem büyümemizi yukarı çekecek hem de cari açığımızı düşürücü bir etkide bulunacak. Gördüğümüz bu. Dolayısıyla bir taraftan da işte altın ithalatında aldığımız tedbirler vesaire. Onların da etkisiyle ikinci yarıda daha olumlu bir perspektifimiz var cari açık konusunda. Yıl sonunda da yüzde 4 civarında bir cari açığımız olacak. Dönem boyunca kademeli bir şekilde bu cari açığın düşmesini ve yüzde 2’ler civarına inmesini bekliyoruz. Aynı süreçte tabii iç tasarruf oranlarımızın 1.6 altı puan, yanlış hatırlamıyorsam Toplam iç tasarruflarımızın artmasını öngörüyoruz. Bunun anlamı şu. Türkiye kendi içinde daha fazla tasarruf yapacak. Yatırımlarını daha çok iç tasarruflarla karşılayacak. Dolayısıyla dış tasarrufa daha az ihtiyaç duyduğu bir dönem olacak. Dışarıdan gelen tasarruflarda daha çok rezervimizi arttıracak inşallah. Bunu öngörüyoruz. Dolayısıyla cari açıkta bir iyileşme perspektifimiz var. Cari fazlaya üç yıl içinde dönmeyeceksiniz, vaz mı geçtiniz gibi bir arkadaşınızın yorumu oldu. Elbette vazgeçmedik. Bu bir süreç. Az önce de söyledim yapısal dönüşümler belli bir vade içinde sonuç üretiyor. Yapısal dönüşümlerimizin birçoğu bakarsanız aslında enerjide olsun, diğer alanlarda olsun, sağlık endüstrilerinde olsun ithal ettiğimiz ürünleri yurt içinde üretmeyi öngören, dışa bağımlılığı azaltmayı öngören çok sayıda tedbirimiz var. Ama bunların sonuç üretmesi elbette belli bir vade içinde gerçekleşecek. Ve o vade işte 5 yıllık planımız var. Onun ötesinde de tabii ki geçebilir ama bu bir süreç. Bu hedefi koymuş durumdayız. Adım adım bu hedefimize doğru da yaklaşacağız. Özellikle enerji burada kritik alan. En ciddi malum bağımlılığımız olan alan enerji. Diğer alanlarda da mutlaka daha etkili politikalarla bu cari açığımızı cari fazlaya dönüştürme hedefi konusunda yolumuza devam edeceğiz. Ancak şunu söylemek isterim; önemli olan cari açığı kalkınma sürecimizde bir kısıt olmaktan çıkarmaktır” dedi.
"Belli bir düzeyin üstüne çıktığında cari açık kalkınma sürecini sekteye uğratıcı bir hale geliyor" diyen Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ama belli bir düzeye aşağıya çektiğiniz zaman daha yönetilebilir. İşte sağlıklı, uzun vadeli dış finanslarla rahatlıkla finanse edilebilir bir noktada olduğu zaman kalkınma sürecinin önünde bir kısıt olmaktan çıkmış oluyor. Yüzde 2’ler civarında bir cari açık kesinlikle bir kısıt olmaktan çıkıyor. Yani sürdürülebilir büyümede kısıt oluşturacak bir oran değil. Ama biz yine de iddiamızı koruyoruz. Cari fazlaya uzun vadede geçme yönünde politikalarımızı da devam ettireceğiz.“
"MUHALEFETTE HESAPSIZ KİTAPSIZ, PLANSIZ, PROGRAMSIZ BİR SÖYLEM GÖRÜYORUZ, BU SÖYLEM TÜRKİYE'YE ZARAR VERİYOR"
AK Parti’nin hiçbir zaman gerçekçi olmayan, altı dolu olmayan bir siyaset izlemediğini vurgulayan Yılmaz, “Sayın Cumhurbaşkanımız siyasete girdiği ilk günden bugüne her zaman gerçekçi politikalarla halkın karşısına çıktı. Söylediğini yaptı, yapamayacağını söylemedi. Burada maalesef çok ciddi anlamda muhalefette bir hesapsız kitapsız, plansız, programsız bir söylem görüyoruz. Bu söylem aslında Türkiye'ye zarar veriyor. Muhalefetin bu söylemine bütün kesimlerinden tepki göstermesi gerektiğine inanıyorum. Özellikle medyada, sivil toplumda, iş dünyasında, emek dünyasında, muhalefetin bu sorumsuz, hesaba kitaba dayanmayan, plana programa dayanmayan, kaynağını hiçbir şekilde ortaya koymadan ifade edilen ve sadece o anda popüler olmak için ifade edilen söylemlerin ben Türkiye'de siyasetin kalitesini düşürdüğüne inanıyorum ve siyasete güveni de zayıflattığını düşünüyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın tutarlı, gerçekçi siyaseti siyasete olan güveni inşa etmiştir. Güvenin temeli yapamayacağınızı söylememek, söylediğinizi de yapmaktır. Dolayısıyla biz bu anlayışla yolumuza devam edeceğiz. Seçim olsa da olmasa da aynı anlayışla yolumuza devam edeceğiz. Ama bir taraftan da elbette AK Parti toplumsal tüm taleplere karşı her zaman duyarlı olmuştur. Toplumun ihtiyaçlarını, sıkıntılarını seçim olsun olmasın, bütün toplumsal kesimlerin ortaya koyduğu talepleri, duyarlılıkları hiçbir zaman ihmal etmemiştir. Onların da gereğini elindeki imkanlar neyse o imkanları sonuna kadar değerlendirerek toplumsal kesimlerin taleplerine cevap verme noktasında da her zaman hassas olmuştur. Bundan sonra da aynı anlayışla yine devam edeceğiz. Dolayısıyla bizim bu anlamda çok daha tutarlı, güven veren ama bir taraftan da halkın taleplerini, beklentilerini hiçbir şekilde ihmal etmeyen politikalarla yolumuza devam edeceğimizi ifade edebilirim. Esas uygulamamız da yerel seçimden sonra değil. Değerli arkadaşlar, bir arkadaşımız böyle bir ifadede bulundu. Takvimimize bakacak olursanız bu yıl ha bu yılın sonunu yazamadık, çünkü Orta Vadeli Program hani 2024'den başladığı için oradaki ilk çeyrek ifadesini bu sonbahardan başlayarak yapacağımız çalışmalar diye algılayın lütfen. Çünkü hani 2023 sonu gibi bir şey format olarak bulunmadığı için bu önümüzdeki 6 ay yapacağımız çalışmaları planda 2024’ün ilk çeyreği olarak yazmış olduk. Ama belki bunların bir kısmını biz yıl sonuna kadar tamamlayacağız, gerçekleştireceğiz. Dolayısıyla bunu bu şekilde yorumlamanızda fayda var diye ifade etmek isterim” diye konuştu.